SAĞLIK PSİKOLOJİSİ VE AĞRI
Sağlık psikolojisi, Matarazzo tarafından “Sağlığın geliştirilmesi, sürdürülmesi, hastalıkların ve ilişkili işlev kayıplarının azaltılması ve tedavisi için psikoloji disiplininin kendine özgü eğitimsel, bilimsel ve mesleki katkılarının toplamı olarak tanımlanmaktadır. Sağlık psikolojisi; hastalıkların hem nedenlerini hem de tedavisinde zihnin rolü olduğunu ancak psikosomatik tıp ve davranışsal tıptan farklı olarak sağlık psikolojisindeki araştırmaların daha çok psikoloji disiplinine özgü olduğunu ileri sürerek beden – zihin ayrımını reddetmektedir. Çünkü zihin ile beden arasında bir etkileşim vardır.
İnsan, biyopsikososyal bir varlık olarak ele alınır. Biyo ( virüsler, bakteriler, yaralar ) , psiko ( davranışlar, inançlar, stres, ağrı, baş etme ) ve sosyal ( sınıf, istihdam, etnik köken ). Sağlık psikolojisinde çeşitli yöntemler kullanılır. Bunlar: anketler, seçkisiz kontrol denemeleri, deneyler ve vaka kontrol çalışmaları şeklinde niceliksel yöntemlerdir. Aynı zamanda görüşmeler ve odak gruplar gibi nitel yöntemler de kullanılır. Araştırmacılar anlatımsal analiz, yorumlayıcı olgusal analiz ve temellendirilmiş kuramı kullanarak verilerini analiz ederler.
Ağrı
Ağrının insan psikolojisinde ve anatomisinde çok açık bir işlevi vardır. Bedenimiz hakkında da önemli bir geri bildirim mekanizması olarak işlev göstermektedir. Ağrı sıklıkla bir şeylerin yanlış gittiğine dair bir işarettir. Belirli bir şekilde davranmamız veya ağır nesneler taşımamız gibi bazı davranışlardan bizi alıkoyar ve koruyucu davranışlarda bulunmamıza yardımcı olur. Ağrı ayrıca yardım arama davranışını da tetikler ve hastaların doktora başvurmalarının ana gerekçelerinden biridir. Ağrının psikolojik sonuçlarından birisi de kaygı ve korkudur. Bu yüzdendir ki ağrı, bireyi aksiyon almaya yönlendirir. Yardım arayışı veya destek alternatiflerini belli bir düzeye kadar zorunlu kılar. Yine de bazı ağrıların ardında belirgin bir neden yoktur. Bundan dolayı kişiye yardım edeceği yerde, hayatlarını sürdürmede belirgin sorunlar çıkararak engelleyici bir rol de üstlenebilir. Bu tür ağrıların aslında çok güçlü psikolojik yönü de vardır.
Ağrıyı temel olarak akut ve kronik ağrı olarak tasnif edebiliriz. Akut ağrı daha çok 6 ay ve altı sürede devam edip tanımlanabilir gerekçesi olan ve ağrı kesici ilaçlarla çaresi bulunabilen ağrılardır. Öte yandan kronik ağrı, 6 aydan daha fazla süren değişken şiddette veya gittikçe artan düzeydeki ağrılardır. 6 aydan uzun süren sırt ağrıları ve romatoid artrit hastalıkları genellikle kronik ağrılara örnek olarak gösterilebilir.
Ağrılar genellikle şu şekilde modellendirilir:
• Dokuda hasar, ağrı duyumuna neden olur.
• Psikoloji, bu modelde ağrının bir sonucu olarak yer alıyor. (kaygı, korku, depresyon) Psikolojinin daha çok sonuç olarak bir etkisi vardır.
• Ağrı, dışsal bir uyarana verilen otomatik bir tepkidir. Yorumlama veya düzenlemeden söz etmek mümkün değildir.
•Ağrı, psikojenik ağrı veya organik ağrı olarak sınıflandırılır. Psikojenik ağrı tamamen “ Hastanın zihninden kaynaklanır. Organik ağrı ise “Gerçek ağrıdır.” Net bir yaralanma ve hasar olduğunda gözlemlenir.
Psikojenik ve organik ağrıların bir tür birleşimi olan Fantom Ekstremite ağrısı; ampütasyon sonucu kesilen bir organda ağrının rapor edilmesidir. Bu tür ağrılar, ampütasyonun hemen ardından artmakta ve hatta iyileşme olduktan sonra bile devam etmektedir. Bazen bu ağrı, kesilen kol ve bacaktan tüm vücuda yayılıyormuş gibi hissedilebilir ve sıklıkla yumruk yapılmış bir elde avuç içine batan tırnaklar ( kol olmadığı halde ) veya bilekten vücuda doğru çekilen ayak parmakları ( ayak olmadığı halde ) olarak tanımlanır. Fantom Ekstremite ağrısının aslında fiziksel bir temeli yoktur. Çünkü ağrıdığı söylenen organ aslında yoktur. Ayrıca ampütasyon yapılan her hastada Fantom Ekstremite ağrısı gözlenmez ve onlarda ise bu ağrı aynı biçimde yaşanmaz. Dahası, bazı organları olmadan doğan kişilerin bile bazen Fantom Ekstremite ağrısından söz ettiği rapor edilmiştir. Dolayısıyla bu raporlar ağrıda psikolojinin önemine ve rolüne işaret etmektedir. Ağrıların algılanması ve yorumlanmasında psikososyal faktörler önemlidir. Bunlar; kaygı, korku, ikincil kazançlar, felaketleştirme, ağrı davranışı, dikkat, öz yeterlik, anlam, klasik koşullanma ve edimsel koşullanmadır.
Ağrıda Duyguların Rolü
Ağrı deneyimi olan birçok hasta, ağrının artmasından veya ağrının tekrarlanmasından dolayı çok korkuyor olabilir ki bu durumda riskli olduklarını düşündükleri birçok aktiviteden kaçınmalarına neden olabilir. Örneğin hastalar belirli hareketlerde bulunmaktan uzak durur ve hatta genel olarak hareket kısıtlılığına gidebilir. Ancak hastalar bu tür deneyimlerini korku açısından ele almaz. Bunun yerine durumu, yapabildikleri ve yapamadıkları şeklinde ele alırlar. Bu yüzden ağır bir eşyayı kaldırarak ağrıyı arttırmaktan korktuklarını söylemezler; bunun yerine artık eşyayı kaldıramadıklarını söylerler. Ağrı korkusu ve korku temelli kaçınmaya dair inançların ilk olarak ağrıyı tetikleme açısından ağrı deneyimiyle ilişkilidir.
Bilişlerin Rolü
Özellikle kronik ağrısı olan hastalarda “Felaketleştirme” sık görünen bir durumdur. Araştırma sonuçları, ağrı başlangıcı ile felaketleştirme düzeyi arasında düşük düzeyde de olsa bir ilişki olduğuna işaret etmektedir. Crombez ve arkadaşları (2003). felaketleştirmeyle ilgili bir ölçüm aracı geliştirerek çocuklarda ağrının bu yönünü üç boyutta değerlendirdiler. Bunlar: ruminasyon, abartma ve çaresizlik. Araştırma sonuçları, felaketleştirmenin yas ve cinsiyetten bağımsız olarak ağrı şiddeti ve beceri kaybını yordayabileceğini gösterdi. Araştırmacılar, felaketleştirmenin ağrıdan kaçmayı kolaylaştırarak ve diğer insanlarla sıkıntılarını paylaşarak işlev gösterebileceğini öne sürdüler.
İlk bakışta herhangi bir ağrının anlam olarak olumsuz olabileceği akla gelse de araştırmalar, ağrının farklı insanlar için farklı anlamlara gelebileceğini göstermektedir. Örneğin doğum esnasında hissedilen ağrının yoğun olsa da çok açık bir gerekçesi ve sonucu vardır. Aynı türde bir ağrı çocuğun doğumunun ardından yaşansa, bambaşka bir anlama gelebilir ve büyük ihtimalle farklı şekilde deneyimlenebilir. Ağrı, bazı durumlarda hastalar için ikincil bir kazanç anlamına da gelebilir.
Ağrı algısı ve ağrının azalmasında öz yeterliğin rolü önemlidir. Ağrıya yönelik dikkat ile ilgili yapılan çalışmalarda ise ağrıya odaklanmanın ağrıyı artırabileceği sonucuna ulaşılmıştır. Bilakis dikkat dağıtmanın da ağri deneyimini azaltabileceğine işaret edilmiştir.
Davranışsal Süreçler
Kişinin ağrıya verdiği tepkiler, ağrı algısını azaltıp artırabilir. Ağrı davranışlarında dikkat, diğerlerinin onayı ve işe gitmeme gibi ikincil kazançlarla pekiştirildiği öne sürülmektedir. Olumlu yönde pekiştirilen ağrı davranışları, ağrı algısını da arttırabilir. Ağrı davranışları ayrıca aktivite azlığı, hareketlerde yavaşlama, sosyal iletişimde azalma ve durağanlığa yol açmaktadır. Böylece hasta rolüne katkıda bulunmakta; bu da ağrı algısını arttırabilmektedir. Williams (2002), yüz ifadelerinin ağrıyı karşı tarafa iletme ve iyileşme için diğer insanlardan yardım isteme amacı taşıyor olabileceğini öne sürdü. Dahası Williams, insanların sıklıkla ağrıyla ilgili yüz ifadelerinde daha çok kontrol sahibi olduğuna inandıklarını ve ifadeler hafif düzeyde olduğunda bile yardım sunmaya veya sempati göstermeye meyilli olduklarını öne sürmektedir. İfadedeki şiddet arttığında ise insanlar durumun abartıldığını veya numara yapıldığını düşünebilmektedir. Bazı ağrı ölçümleri insanlara; sarsıcı, cezalandırıcı, öldürücü ve öfkelendirici gibi kelimeleri kullanarak verebilir.
Cinsiyet dağılımına yönelik bulgular, kadınların ağrı deneyimlerinin görülmesini ve kabul edilmesini istediklerini ve bu nedenle bir tanı bulma süreciyle meşgul olduklarını gösterdi. Ancak sıklıkla dinlenilmediklerini ve bu sürecin dışında bırakıldıklarını, kendilerini güçsüz ve araf gibi belirsiz bir koşulda hissettiklerini belirtmişlerdir. Araştırmalar; psikolojinin ağrı algısında öğrenme, kaygı, endişe, korku, felaketleştirme, anlam ve dikkat gibi faktörler üzerinden rol oynadığını göstermektedir. Bu doğrultuda, tedavi protokollerine psikolojik müdahaleleri de dahil eden multidisipliner ağrı kliniklerinin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Psikolojik ve fizyolojik faktörler arasındaki etkileşimi yansıtan çeşitli ağrı tedavi yöntemlerinden söz etmek mümkündür.
Tepkiye Dayalı Yöntemler
Kas gerginliğini azaltma yoluyla direkt olarak fizyolojik sistemi değiştirme amacıyla tasarlanmıştır. Bu başlıktaki örnekler arasında kaygıyı, stresi ve dolayısıyla da ağrıyı azaltmayı amaçlayan gevşeme egzersizleri ve kişiye bedeni üzerinde istemli kontrol imkanı sunmayı hedefleyen biyolojik geri bildirim yer almaktadır. Hipnoz da kişiyi rahatlatmak için kullanılmaktadır. Akut ağrılar ve yaraya pansuman yapma işlemi gibi tekrarlı ve ağrı veren işlemler için daha çok kullanılmaktadır.
Bilişsel Yöntemler
Ağrı tedavisinde bilişsel yaklaşım, kişinin ağrıyla ilgili düşüncelerine odaklanır. Ağrı deneyimini arttıran bilişleri değiştirmeyi amaçlar. Kognitif bir yaklaşımla çözüm odaklı yaklaşır. Teknikler arasında dikkat dağıtma, hayal kurma ve sokratik sorgulama yardımıyla işlevsel olmayan düşünceleri değiştirme yer almaktadır. Sokratik sorgulama, kişiye otomatik düşüncelerini yakalama ve anlam fırsatı sunmaktadır. Terapist; canlandırma ve rol değişimi gibi ilave teknikler de kullanabilir.
Davranışsal Yöntemler
Bazı tedavi yaklaşımları, temel edimsel koşullanma ilkelerine odaklanır ve bireyi davranışını değiştirmeye teşvik etmek için pekiştireç kullanır. Örneğin kronik bir ağrı hastası, ağrısını artıracak diye aktif hareketler sergilemekten kendini alıkoyduysa, terapist aşamalı şekilde daha aktif olması için cesaretlendirir. Davranıştaki her değişim terapist tarafından ödüllendirilir, yeni egzersizler geliştirilir ve daha önce belirlenen hedeflere doğru ilerlemek üzere hasta teşvik edilir.
Kaynakça:
Armitage, C.J. (2004) Evidence that implementation intentions reduce dietary fat intake: a randomized trial, Health Psychology, 24(4): 235-45.
Barth, J., Schumacher, M. And Herrmann – Lingen, C. (2004) Depression as a risk factor for mortality in patients with coronary heart disease: a meta-analysis, Psychosomatic Medicine, 66(6): 802-13.
Matarazzo, J.D. (1984) Behavioral health: a 1990 challenge for the health sciences professions, in J.D. Matarazzo, N.E. Miller, S.M. Weiss et al. (eds) Behavioral Health: A Handbook of Health Enhancement and Disease Prevention. New York: Wiley.
Williams, A.C. (2002) Facial expressions of pain: an evolutionary account, Behaviour and Brain Sciences, 25(4): 439-55.